KÖTÜCÜL EDEBİYAT – İnci GÜRBÜZATİK (Sayı:50)

         kötülük

KÖTÜ OLAN KİM? YAZAR MI? KARAKTER Mİ? YA OKUR?

İnsan gerçeğin üstüne gittiği gibi, kaçar da. Kaçış yolları, bahaneler bulmaksa kolaydır. Güncel yaşam gerçek kötülüklere tanıklıkla geçiyor. Gerçek sıradanlaşınca da bildik kötülükler kanıksanıyor. Böyle bir ortamda artık okur da, kötülüklerin, ahşetin, acımasızlığın, cinayetlerin gerçek katillerin sıra dışı bezemelerle anlatıldığı öykülerden hoşlanır oldu. Bunu, bu konuda yazanlarla satılan kitapların sayısından anlamak olası. Edebiyat dünyasında da konu önemli görülmüş olmalı ki, kötücül karakterler gündeme getirilip tartışılır oldu. Yazarların kurguladığı kötü karakterlerin yaşamları, ilişkileri, entrikaları, maceraları, eylemleri, okuru gerçek hayattakinden çok daha fazla ilgilendiriyor. Toplumun, insanların, en önemlisi ‘okurun da mı psikolojisi bozuldu?’, sorusu geliyor aklıma. Çünkü o da değişti. Polisiyelerden, alacakaranlık serilerinden, vampirlerden, zombi öykülerinden hoşlanması, katillere sempati duyması da mı acaba kötücülü, zevk veren bir karabasana dönüştürdü? Yazarlar kurguladıkları karakterler ile insanın içinde gizlediği dehşetengiz kötülükleri su yüzüne çıkartır oldular. Yazar gerçekte, kişisel olarak asla adını bile ağzına alamayacağı, hayal dahi edemeyeceği kötülükleri kurguyla, pek de başarılı anlatıp duygularını başkalarıyla paylaşabilir. Kitaplardaki kötü karakterler ya da tipler bazen yapmayı hayal ettiğimiz ama yapamadığımız şeyleri yaparlar. Asla yapamayacak olsa bile, kendi yapamadıklarını kahramanın yapıyor olduğunu bilmek okura iyi geliyor artık. Bu da bir tür terapi mi yoksa?
Yazarların kahramanlarına neden kötülük yaptırdıkları da önemli bir soru. Yani her insanın içindeki ‘kötü’den yazarda da var. Kötünün baskın hali yazım evresinde eyleme dönüşür, kötü kahramanlar da yazarın hayal gücüyle su yüzüne çıkar. Yazar bu durumda ‘maşa varken elini ateşe sürmez’. Yazarın yaşamı, kimliği, kişiliği de yazdıklarında etken elbette. Çünkü yazar önce kendisinden beslenir, çevresinden, yaşamından. Hayal gücünün zenginliğini de, insanın içinde yaşadığı var sayılan ‘şeytan’ı da bu arada unutmayalım. ‘Biz mi onu dinleyeceğiz, yoksa o mu bizi dinliyor?’ Kim bilir, bazen de her ikisi sanki. Yazarlık hali bu, belli mi olur? Şeytani olduğu var sayılan kötülükleri kim yapıyor? Kahraman mı, yoksa yazar mı? Ya da hani bazı yazarlar diyorlar ya,’Ben romanımı yazarken karakterim aldı başını gitti. Onu kontrol edemedim.’ Yani işin gerçeği ‘kötücül edebiyatın yazarları, karakterlerinin kontrolünü böyle ellerinden kaçıran yazarlar olabilir mi? Ya da kahramanlarına hükmedip, şeytani kurgularla kendi kafalarındaki var oluşçuluğun izini sürerek, anlamsızlık, hiçlik, bunaltı, kıstırılmışlık suç ve intihar gibi izleklerle onları besleyip bile isteye ‘Kötü ‘Yaftasını yapıştırıveren bilinçli yazarlar?
Bence günümüz karmaşasını en iyi karşılayabilecek yazınsal türlerden biri Kötücül Edebiyat. Bilinçaltının hükmü altındaki insanın, başkalarının iç dünyasına bir röntgenci gibi sızma hali. Bir bakıma birinin diğerinde yok oluş durumu. Çatışmalı ruh hali içindeki okurun, sızdığı o dünyada gizemli bir biçimde kayboluşu. Yazılı olduğu için kimseye zararı olmadığı düşünülen, kötülük içeren bir duyguyu, okuyarak tatmin etmek anlamına geliyor bu yok oluş. Kötü kahramanın yerine, kendine yabancılaşarak geçme. Duygusuzlaşma. Duygulardan arınma. Ama katharsis değil. Hiç değil.
‘Edebiyatta kötüyü ele almak, işlemek, anlatmak cesaret gerektiren bir yeni dil, yeni bir anlatım içeriyor’ deniyor. Ben o dili okuyor, ama yazmasını bilmiyorum. İyi ki bilmiyorum.

Sosyal medyada paylaşın!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir