Edebiyat Heyecanı (Hüseyin CONTÜRK)

huseyin-conturk

Bana öyle geliyor ki bugün edebiyatımızın en büyük eksiği “heyecan”dır. Ve yaygın, yoğun bir heyecanla ancak, edebiyatımız “yeniden kurulabilecektir”.

Edebiyatta “şematik” başarılar elde etmek ne de olsa kolaydır. “Yaşayan” hele sürekli yaşayan başarılar ise güçtür: sürekli heyecanlarla olur bunlar ancak.

Biliyoruz, şairler, öykücüler, sanat ürünü yaratanlar heyecanlı kimselerdir, ya da heyecandır duydukları yaratırken. Hele birkaçının bir araya gelmesi “görülecek şey” oluyor bazen. Heyecan açısından alınırsa yalnız, iyi sanatçı ile kötü sanatçı arasında pek belirgin bir ayrım görülmüyor: bize heyecan ileten, bizde heyecan doğuran sanatçılardır ki önemli oluyor, sözü ediliyor. Bunlar bir küme, bir kuşak, bir akım birliği gösterebiliyorsa çok daha etkin oluyorlar.

Eleştirmecilerin de kendilerine göre bir heyecanı vardır. İster kolay ister güç olsun, bir eleştirmeci, işini seviyorsa bir heyecandan oluyordur bu. Bizim gibi eleştirel yapısı henüz kurulmamış ülkelerde ne iş yapılırsa yapılsın yararlı olunacağı için eleştirmeciler heyecansız kalmazlar.

Eleştirmecilerle sanatçılar arasındaki ilişkiler de, alışverişler de, çoğu kez, heyecandan doğar, ya da bir heyecana yol açar. Eleştirmecilerle sanatçıların birbirini destekleyen, başka bir yandan da birbirine karşı çıkan bir eğilim ve çalışması vardır. Bu da heyecan bakımından bir kazanç olur.

Bizde sanat ürünü yaratanlar, eleştirel ürün yazanlardan sayıca çok fazladır. Sanatçılar, genel olarak, zaten çok daha heyecanlı kimseler olduğundan, edebiyatımızda bu bakımdan dengesizlik vardır.

Edebiyatımızdaki öteki dengesizlik de şudur: Yaratılmış edebiyat ürünlerinin daha güzel anlaşılması ve sevilmesi, edebiyat zevkinin daha inceltilmesi ve çağa uygun bir yere oturtulması için, ortaya, yaratılmış yapıttan çok, eleştirel yapıt koymaya gerekseme vardır.  Edebiyatımızı yeniden kurarken eleştirmeye, eleştiriye düşen iş çok daha fazla olacaktır.

Yapılacak çok iş var edebiyatımızda, daha kötüsü, bunu sezgiyle söylüyoruz çokluk, neler yapılması gerektiğini, neleri daha önde yapmak gerektiğini de pek bilmiyoruz. Bu, masalarda, kütüphanelerde araştırma yapılarak öğrenilemez.

Heyecan, heyecan akımı, heyecan birliği: bu olacaktır ilk kılavuzumuz. Bütün bu sorunlar karşısında: ben böyle düşünüyorum: bunu az çok “yaşıyorum” da arkadaşlarımla birlikte.

Her şey yeni baştan yapılacaktır. Teker teker heyecanlı olmamız yetmez, heyecanlarımızı birbirine aktarmak, birleştirerek büyütmek gerektir. Bunun için de sanatçılarla eleştirmenler bir araya gelmeye bakmalı, tekliğe, yalnızlığa, elden geldiğince son vermelidir.

Heyecan kendi kendine büyümez: “öğrenirken”, “ararken”, “sorarken”, ve bu arada, “bulurken” heyecanımız büyüyecek, kişisel olmaktan çıkıp bir kümenin malı olacaktır. Burada sakınca şudur: çok ayrık şeyler aramaya kalkmayalım: ararken birlikte olursak heyecanımızda da gerekli olan birlik oluşur, böylece aramada ve bulmada daha güçlü oluruz.

Önce sanatçılar üzerinde duralım.

Bugün sanatçıdan beklediğimiz şey, sanat heyecanından başka “eleştirmenin de heyecanını” duymasıdır. “Ben şiirime bakarım, eleştirmeciyi eleştirmeciler düşünsün” demek, edebiyatımızın bugün ne istediğinin bilincine varmamış olmaya işaret olur. Oysa gençler arasında kıpırdanma başlamış, bir “eleştirme kuşağı”nın oluşma şansı artmıştır. Sanatçı, şüphesiz ki, sanatını etkilemediği sürece eleştirmeye girecek ve orada kalacaktır. Eleştirmenin zararlı olup olmadığı ise denenmeden anlaşılmaz. Bir eli eleştirmede olan sanatçılar topluluğu geliştirmenin yararı, önce eleştirmeye, ama asıl sanatçıların kendisine olacaktır: edebiyatımızda neler yapılması gerektiği bilinci böylece daha seçik ve kesin olarak belirecektir.

Bugünkü eleştirmemiz, eleştirmecilerimiz çok yetersizdir. Sanatçılar bu yetersizliği kapatacaklardır. Eleştiriler çalışma ve yöntemlerden haberli olarak, yeni yöntemler yaratmaya çabalayarak günümüzün edebiyat sorunlarına eğilinecek, edebiyatımız yeni baştan var kılınacaktır. Eleştirmemizin yeterli göründüğü yerlerde de sanatçılar iş almaktan geri kalmayacaklardır: sanatçı sezgisine edebiyatın her zaman gereksemesi vardır.

Hem sanat, hem eleştirme heyecanı duyan, bu heyecanların içinde yaşayan sanatçıların bir araya gelmesi, konuşması, tartışması, yazması, yaşaması… işte özlediğim ve beklediğim şey.

Eleştirmeciler için de buna benzer bir önerim var:  bir yandan eleştirme heyecanı duyarken en az onun kadar sanat heyecanı da duymanın, onu artırmanın yollarını aramak. Her eleştirmeci yolunu belki kendisi bulacaktır. Ama burada şaşmaz olan genel bir ilke vardır: eleştirmeciler elden geldiğince çağlarının adamı olmaya çalışmalıdırlar. Çağdaşlıktan büyük heyecan kaynağı yoktur. Ne yazık ki bizde çağdaş olan tek bir eleştirmeci görünmüyor.

Çağdaş olabilmenin ilk koşulu, çağdaş yapıtlara vakit geçmeden çağdaş bir gözle eğilmektir.

Dünün yapıtlarına da bugünün yapıtlarını okumuş olmanın verdiği çağdaşlıkla eğilmektir.

Bugün eleştirmecilerimizin en büyük sorunu belki şudur: nasıl yöntemler, teknikler kullanayım da çağdaş yapıtların içine girebileyim, onların hakkını verebileyim, böylece de çağdaş olma haysiyetini kazanayım?

Ataç zamanında bir izlenimci eleştirmemiz vardı.  Mutlak eleştirme de vardı. Sonraları nesnel adıyla, bilimsel adıyla başka eleştirmeler de uygulanır oldu. Şimdi bütün bunlardan farklı bir eleştirme geliştirmenin zamanı gelmiştir, bu eleştirmecileri çağdaşlaştıran bir eleştirme olacaktır.

İster eleştirmeci, ister sanatçı olalım, birbirimize ve yapıtlarımıza yaklaşacağız, birbirimize aktardığımız heyecanlarla bir “heyecan ortamı” yaratacağız. Yarının edebiyatını bugünden kurmak istiyorsak, bugünkü “edebiyat rahatsızlıklarından” kurtulmak istiyorsak işe böyle başlamak bize şart görünüyor. Ötesi bir araya geldikçe, öylece çalıştıkça belirlenecek.

________________________________________________

* Yordam, Sayı 16, Güz 1969

Sosyal medyada paylaşın!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir